Küçük Kitaplar, Büyük Duygular

Küçük Kitaplar, Büyük Duygular

    Paris’te Amerikan eğitim sistemini temel alan bir özel okulda, 2-4 yaş arası çocuklarla bir müddet öğretmen sıfatıyla çalışmış olmak hayatımın en tuhaf olaylarından biriydi. Durumu tuhaf olarak adlandırmamın en büyük sebebi, İngiliz Dili ve Edebiyatı öğrencisi olduğum beş yıllık süreçte bir kez bile eğitim alanında olmayı hayal etmemiş olmam. Hayalini kurmadığımız şeylere yöntem geliştirmekte zorlanırız çünkü zihnimizin kıvrımlarında hiç dolaşmamış bu şeyler, yabancılarımızdır. Bu nedenle hayatın kuvvetli rüzgârlarıyla sürüklendiğimiz o beklenmedik konumlarda zihnimiz konformistliğini devreye sokar, yabancıyı tanıdık hâle getirir ki kaygının karanlığı bizi içine çekemesin. En azından benimki bana bunu yaptı. En iyi bildiğim şeyle, edebiyatla, İngilizce öğretmenliğini harmanlarken buldum kendimi. Hâliyle bu harman en iyi, çocukların öğle saatlerinde gerçekleşen hikâye vakitlerinde işime yaradı. Onlara okumak için devasa bir kütüphaneden kitap seçmek adına her gün hatırı sayılır bir vakit harcıyordum. İtiraf etmem gerekir ki, bana göre Paris’in en güzel sokağına bakan pencerenin bitişiğindeki o dev kütüphane, muhteşem bir bilgeliğe sahipti. Yine bir öğle vakti, kütüphaneden zaten daha önce okuduğum bir kitabı seçtim ve çocuklarımın dairesel şekilde oturdukları halının köşesine okulumuzun hepsi minimal boyutta olan mor sandalyelerinden birini çektim. Başta, çocuklar için tasarlanmış bu küçük sandalyelere sığmadığım için rahatsızlık hissederdim. Fakat onca vakitten sonra okula girerken, Alice’in vücudunu küçülten iksirlerden edinmişim gibi, yüksekliği dizime dahi gelmeyen o sandalyelere yerleştiğimde her şey normal gözükmeye başladı. O öğle vakti de yeni normalimin minik boyutlar olduğu günlerden biriydi ve seçtiğim kitap ilk kez 2019 yılında okurla buluşmuş, yazarı Charlie Mackesy olan The Boy, the Mole, the Fox and the Horse isimli, dışarıdan kısa gözüken bir kitaptı. Dışarıdan kısa gözüken diyorum çünkü içerisindeki illüstrasyonları çıkarıp metin olan kısımları bir araya getirseniz belki yalnızca on sayfa tutacak olan bu kitap, benim için ünlü yazarların kaba tabirle “tuğla” olarak nitelendirdiğimiz başyapıtları kadar uzundu. Etkisi öyle kuvvetliydi ki, hikâyeyi çocuklarla yaptığım ikinci okumanın ardından 2023’te Oscar almış ve yönetmenliği Mackesy tarafından yapılmış animasyon uyarlamasını izlemekle kalmadım, kitabın Türkçe çevirisini de okudum. Tankut Baler tarafından Çocuk, Köstebek, Tilki ve At başlığı ile ortaya çıkmış bu çeviri metni ve orijinal metin arasında karşılaştırma yapma, çocuk edebiyatında dilin ve çevirinin inceliklerini gözlemleme şansını böylece elde etmiş oldum.

“Çocuk, Köstebek, Tilki ve At” (animasyondan)

    Bulgularımdan bahsetmeden önce, kitabın başlığında ismi geçen dört karakterin beraber yaptıkları plansız yolculuğu anlattığını ve genelinin diyalogdan oluştuğunu belirtmeliyim. Hikâyeye dahil olma sıralarına göre başlıkta isimleri geçen karakterlerden ilki, Çocuk, her nasılsa karlı bir kış günü yuvasından uzak düşmüş bir vaziyettedir. Çocuk, yuvasını bulmak konusunda umutsuzdur. Ardından Köstebek çıkar karların arasından. Köstebek, nehri takip ederek yuvaya varabilecekleri fikrini sunar ve yolculukları başlar. Bu yolculuğun henüz başlangıcında önce bir düşman gibi gözüken Tilki ile tanışırlar ve birtakım olayların ardından artık bir dosta dönüşen Tilki de bu yolculuğa katılır.

    Biraz sonra ise, ormanın ortasında At ile karşılaşırlar. Birbirlerinden farklı türleri ve fiziksel özellikleri bir yana, hepsinin kişilikleri de başka başkadır. Hikâye ilerledikçe hayatın kuvvetli rüzgârlarının beklenmedik zamanlarda bir araya getirdiği ve her şeyleriyle birbirlerine bu denli yabancı olan karakterlerin nasıl tanıdıklaşmaya başladıklarını ve sonunda birbirleri için, varmaya çalıştıkları o yuvaya dönüştüklerini gözlemleriz. Böylece yuvanın sıcaklığında ve tatlı ışığında; kaygının, korkunun veyahut fırtınaların karanlığından uzak son bulur hikâye.

    Yukarıda bahsettiğim gibi, hikâye anlattığım özetinden ve var olduğu hâlinden çok daha uzundu bana göre. Bunun nedenlerinden ilki, metnin hedef okuyucu kitlesinin çocuklar olmasından doğuyor sanırım. Çocuk edebiyatının sade derinliği burada karşımıza çıkıyor. Ağdalı bir dil, uzun betimlemeler, bağlı cümleler gibi unsurlarla karşılaşmadan her duyguyu, her düşünceyi olabildiğince yalın ve en gerçek hâliyle okuyoruz.

Çocuk, Köstebek, Tilki ve At” (animasyondan)

    Yetişkinlerin edebiyat dünyasında duygular eylemlerin, sözlerin ardına gizlenir ya da bazen özünden uzaklaşmaya varan bir şekilde katmanlanır. Çocuk edebiyatının kendiliğindenliği ve dürüstlüğü bu gizlenen ve katmanlanan duygulara inen ağır bir darbe olabilir bu nedenle. İkinci neden ise, yazarın başarılı kaleminden okuyucuya aktarılan dünyada çok uzaklara saklanmamış, sobelenmesi kolay olan sembolizmin etkisidir. Son olarak, mesleki deformasyon diyerek kolayca işin içinden sıyrılabileceğim fakat aslında takıntı derecesine gelen kaynak metin ve çeviri metin arasında git gel yapmak, karşılaştığım her kelimeyi olabildiğince irdelemek gibi şikayetçisi olmadığım huylarım nedeniyle ulaştığım bazı bulgulardır. The Boy, the Mole, the Fox and the Horse ve Çocuk, Köstebek, Tilki ve At mukayesesinden takdir ettiğim bazı çevirmen kararları ve her iki dilin yazarlarına sunduğu imkanlar neticesinde, özünde aynı hikâye olsalar bile nasıl iki farklı eser olabiliyorlar bundan söz etmek istiyorum.

    Çocuk karakterinin evinden uzak düşmesiyle içine girdiği umutsuzluk hâlinin en net ifade edildiği kısım, hikâyenin başında sorduğu “I wonder if there is a school of unlearning?” sorusudur. Baler’in metninde ise bu cümle dilimize şöyle çevrilmiş:

“Acaba öğrendiklerimi unutma okulu diye bir şey var mı?”

    Unutmak, bırakmak, vazgeçmek anlamlarına gelen “unlearning” ifadesinin ve genel olarak cümlenin birebir çevirisinin yapıldığını söyleyebiliriz. Benim gözüme çarpan şey, kaynak metinde mevcut olmayan fakat çeviri metnine yerleştirilmiş “öğrendiklerimi” ifadesiydi. Bu ufak dokunuşla Çocuk karakterinin içinde bulunduğu ruh hâli okuyucu için daha anlaşılır hâle gelmiş bence. Özellikle okuyucu kitlesinin doğaları gereği zihinlerinden “Ne? Neyi? Kimi?” gibi soruların asla eksik olmadığı çocuklar olduğunu bir kez daha hatırlarsak, Baler’in detaylandırdığı bu çevirinin başarısını fark etmemiz kolaylaşır.

    Yer altında fazlaca vakit geçirmiş ve etrafındaki yaşlı köstebeklerin öğütlerine kulak vermiş Köstebek karakterinin şöyle bir sözü var:

“Most of the old moles I know wish they had listened less to their fears and more to their dreams.”

    Türkçesi ise şu şekilde:

“Tanıdığım yaşlı köstebeklerin çoğu, keşke korkularımızı daha az dinleseydik, hayallerimize daha çok kulak verseydik diyor.”

“Çocuk, Köstebek, Tilki ve At” (animasyondan)

    Cümlenin Türkçeye aktarılmış hâlinde, yine, çevirmenin takdire şayan ufak dokunuşları ilgimi çekiyor. Kaynak cümlede aynı fiile bağlanmış iki nesne görüyoruz (their fears ve their dreams). Türkçesinde ise bu iki nesne için iki ayrı fiil kullanımı tercih edilmiş. Metnin anlaşılırlığının korunması adına yapılan bu küçük hamleler, yazarın yalın diline sadık kalmanın güzel bir örneğini oluşturuyor.

    Eser insanın kalbini asla kırılma ihtimali olmayan yumuşacık bir maddeye dönüştürüyor. Bunu üst düzey cümleler, çarpıcı benzetmeler vesaire ile yapmıyor da aksine çok basit, çok direkt ifadelerle, yüzleri gülümseten çocukça cümlelerle başarıyor. Bana göre bu durumun hikâyedeki en güzel örneği ise Köstebek karakteri tarafından söylenen “But we love you and love brings you home. I think everyone is just trying to get home.” cümlesidir. Cümlenin Türkçeye çevirisi, “Ama biz seni seviyoruz, sevgi insana yuvasını buldurur. Bence herkes yuvasına dönmeye çalışıyor, bu kadar.” şeklinde. Üzerine düşündükçe ve kelimeleri kazmaya başladıkça bu çeviriden elimde olmadan büyülendim. Öncelikle, “home” kelimesine karşılık “yuva” demek oldukça ince bir düşünce. Fark ettim ki, “ev” aslında yetişkinlerin dünyasına ait. Çünkü ev maddeseldir. Satın alınabilir, kiralanabilir, devredilebilir fakat “yuva satın almak” diye bir şey duyamayız. Yuva maddesel varlığın ötesinde, her şeyden önce bir histir. Sevgi, güven, huzur barındırır; ışıkları göz yormaz, ısısı üşütmez. Hikâye boyunca Çocuk, Köstebek, Tilki ve At’ın peşinde oldukları, varmayı umdukları o yer, maddesel bir mekân değil, aslında bir yuvadır. Yuva fikri, birbirlerine benzemeye teğet dahi geçmeyen bu dört karakter arasında kuvvetli bir bağ oluşturur. Hikâyenin sonunda Çocuk şöyle bir cümle kurar “Home isn’t always a place, is it?”. Baler’in metnindeki karşılığı “Yuva her zaman bir yer olmak zorunda değil, değil mi?” şeklindedir. Hikâyenin sonunda bu cümle ile “home” olgusunun sembolize ettiği duygu çözümlenir. Hikâyeye göre yuvanın bir yer olmadığını, bir his olduğunu böylece kavrarız. Bu kelime seçiminin, sözcüklerin zihnimize fark ettirmeden ya da fark ettirerek uyguladığı inanılmaz gücün güzel bir örneği olduğunu düşünüyorum. Ek olarak, çevirmenin inisiyatif kullanarak cümleye eklediği “bu kadar” ifadesi ile paragrafın başında bahsettiğim “basitlik” güzel bir paralellik gösteriyor. Bu ekleme, okuyucuya aslında hayattaki gayemizin nasıl basit, kaygısız ve açıklanabilir olduğu düşüncesini aşılıyor.

Çocuk, Köstebek, Tilki ve At” (animasyondan)

Sorun veya hata olarak görmediğim ama hafif derecede rahatsızlık veren bir nokta ile karşılaştım metinde. At, Çocuk karakterine bilgece bir öğüt verir:

“Tears fall for a reason, and they are your strength, not your weakness.”

    Türkçe çevirisi ise “Gözyaşlarının bir nedeni vardır. Sana güç verir, zayıflık değildir.” şeklinde yapılmıştır. Cümleye biraz yakından bakınca bir yapısal değişiklik söz konusu olduğunu fark ettim. Kaynak metindeki “they are your strength” ifadesinde “your” ile sağlanmış aidiyet durumu belirtilirken çeviri metninde bu anlam yitirilmiş. Gözyaşları, zaten sahip olunan bir güç/güçlülük olarak değil de güç veren şey gibi aktarılmış. Bunun Türkçede doğallığı yakalamak için izlenmiş bir yol olduğunu düşünsem de İngilizce cümlenin anlamında bir “zaten” durumu var. Yani aslında cümle bize gözyaşları güç vermez; zaten güçlülüktür, zaten zayıflık değildir diyor.

Çocuk, Köstebek, Tilki ve At” (animasyondan)

Eserde altını çizmeye değer gördüğüm, zihnime kazınan diyaloglardan birisi şuydu:

“What do we do when our hearts hurt?’

‘We wrap them with friendship, shared tears, and time, till they wake hopeful and happy.’”

Bu kısmın Türkçe çevirisinde bir nesne-fiil durumu ile karşılaştım. Türkçe hâli şu şekilde:

“‘Yüreğimiz acıdığında ne yapıyoruz?’

‘Arkadaşlıkla, ortak gözyaşlarıyla ve zamanla sarıp sarmalıyoruz. Mutlu ve umutlu uyanana kadar da bekliyoruz.’”

    İlk bakışta gayet etkili ve sorunsuz. Fakat kaynak metinde “sarıp sarmaladığımız”, “uyanmasını beklediğimiz” şey için soru cümlesinden sonra iki kez zamir kullanılmış. Bu sayede de nesne yargılardan fazla uzaklaşamamış. Anlaşılırlık daha yüksek kılınmış. Belki bizim için anlaması zor değil fakat bir küçültme iksiri içip çocukların boyutuna indiğimde ve onların algısıyla empati yapmaya çalıştığımda cevap cümlesine “Kimin uyanmasını bekliyoruz? Neyi sarıp sarmalıyoruz?” gibi sorular sorma isteğim canlanıyor. Çok büyük bir anlam ya da takip edememe sorunu doğurmasa bile, benim tercihim aynı ifadeye iki farklı yargı bağlamak yönünde olmazdı.

    Eserin dili ve çevirmen kararları üzerine paylaştığım düşünceler bir yana, yaşamın henüz başlangıcında olan çocuklar ve hatta yaşamda biraz ilerlemiş bizler için de fazlaca değerli bir hikâye olduğunu düşünüyorum. Yazarın alçak gönüllülükle sunduğu öğretiler, neredeyse antik dönem stoacılarını andırıyor. Köstebek karakterinin diğerlerine göre daha neşeli olması, anda kalabilme yöntemlerini anlatması, vahşi doğaya korku beslemek yerine ona uygun yaşamayı tercih etmesi gibi özellikleri stoa felsefesinin ilkelerini hatırlatıyor bana. Benzer şekilde, Çocuk’un bardağının dolu veya boş olduğunu değerlendirmeden önce bir bardağa sahip olduğu için şükran duyduğu sahne, stoik düşüncenin “bendeki bana yeter” ilkesiyle örtüşüyor. Bu noktada, kitabın yaşamı öğretmek için de öğrenmek için de anlamlı ve özenli bir rehber olduğunu söylemem gerek. Uzun lafın kısası, sanırım ben o gün çocuklarıma bir şeyler öğretmek için okumaya başladığım bu kitabın öğrencisiydim aynı zamanda. Sınıfımızın girişinde asılı duran kural panosunun üç ilkesi “Take care of yourself, take care of the others, take care of the environment.” yani, “Kendini önemse, başkalarını önemse, çevreyi önemse.” hikâyede zaman zaman karşımıza çıktığında çocuklardan önce benim gözlerimin parlayışının başka bir açıklaması olamaz.

    Ön sözünde yazar, “I think the book is for everyone whether you are 8 or 80.” diyerek çocuk edebiyatına ait bu güzel eseri, yetişkinlere “Geçmişteki o küçük çocuk senden başkası değildi. Hâlâ aynı kişisin, bu yaşında bile…” der gibi, bir armağan olarak sunuyor. Bibliyoterapide rahatlıkla kullanılabilecek nitelikteki bu kitap, fırtınaların şiddetinden, hayatın yoğunluğundan, yolların taşlarından yorulup eve dönmek yetmediğinde sizi bir yuvanın şefkati ve güveniyle içine çekebilir, hayatınızın rahatsız edici konumlarını tam bedeninize göre tasarlanmış bir sandalye rahatlığına dönüştürebilir. Biraz dinlenmek, durulmak istediğinizde kendinizi akışına bırakacağınız nehriniz bu kitap olabilir. Nehir bizi mutlaka yuvamıza vardırır.

Çocuk, Köstebek, Tilki ve At” (animasyondan)

    Ben yalnızca kitaptan bahsettim fakat girişte Oscar ödüllü olarak söz ettiğim 30 dakikalık kısa filmi de kitapla eşit derecede muazzam. Karlı sahnelerde geçen bu animasyonda, kışın soğuğunu değil, bir şöminenin sıcaklığını hissedeceğinize eminim.

    Dilerim kitabı okumadıysanız okuma isteği, animasyonu izlemediyseniz de izleme isteği yaratmışımdır sizlerde. Çoktan okumuş, izlemişseniz de beraber tekrar bakabilmişiz ve göremediklerimizi görme şansı bulmuşuzdur. Edebiyatla ve sağlıcakla kalın…

Dipnot: Yazar eserinde sayfa numarası kullanmama kararı aldığı için yapılan direkt alıntılarda sayfa numarası belirtilememiştir.

Referanslar:

  • Mackesy, C. (2022). Çocuk, Köstebek, Tilki ve At. Mundi Kitap.
  • Mackesy, C. (2019). The Boy, the Mole, the Fox and the Horse. Penguin Random House UK.

Author

0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Notify of
guest

0 Comments
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments
0
Would love your thoughts, please comment.x
()
x