Sapir-Whorf’tan Sinemaya: Denis Villieneuve’nin “Geliş” Filmindeki Sapir-Whorf Hipotezi Rüzgârı
Sapir-Whorf’tan Sinemaya: Denis Villieneuve'nin "Geliş" Filmindeki Sapir-Whorf Hipotezi Rüzgârı
Başka bir dili konuşuyor olsaydınız düşüncelerinizin ne derecede değişeceğini hiç düşündünüz mü? Bu yazıyı Türkçe olarak değil de başka bir dilde okuduğunuzu hayal edin, metni algılama şekliniz ne derecede etkilenirdi?
Dil bilimci olan Edward Sapir ve Benjamin Lee Whorf da aynı şeyi merak etmiş olsa gerek ki dilsel görelilik olarak da bilinen hipotezi ortaya atmışlardır. Bu hipotez genel olarak, insanların konuştuğu dillerin kendilerine özgü dünya görüşleri olduğunu ve dolayısıyla konuşulan dilin, kişinin bilişsel süreçlerini etkilediğini savunur. Dolayısıyla düşünce yapısı ile dil arasındaki ilişkiyi etkileyen çeşitli faktörlerin olduğu görülür. Örneğin, Türkçede aile bağlarını ifade eden dayı, amca, hala, teyze gibi çeşitli kelimeler bulunurken İngilizcede bu sıfatları baba ya da anne tarafından akrabalık ilişkilerini gözetmeksizin “aunt” ve “uncle” kelimeleriyle aktarmak mümkündür.
Bu hipotezin kökenine baktığımızda psikolojiden etnolojiye, felsefeden sosyolojiye kadar birçok farklı alana uzandığını görürüz. Hâl böyle olunca, birçok farklı düşünürün bu konu hakkındaki fikirlerini görmek mümkün oluyor. Alman düşünür Humboldt’tan İsviçreli filozof Ferdinand de Saussure’e kadar uzanan düşünürlerin fikirlerinin etkileriyle bugünkü dilsel görelilik fikrinin ortaya çıktığını söyleyebiliriz.
Sapir-Whorf hipotezi güçlü etki ve zayıf etki olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Güçlü etkiye bakıldığında, düşünce yapısının konuşulan dilden tamamen etkilendiğinin savunulduğu görülmektedir. Fakat bu noktada önemli bir sorun ortaya çıkıyor. Bu fikir doğru kabul edildiğinde bilişsel süreci etkileyen diğer faktörleri yok saymış oluyoruz, dolayısıyla objektif bir dünyanın varlığı sorgulanabilir hâle geliyor. Öte yandan zayıf etkiye baktığımızda, bilişsel sürecin konuşulan dilden hatırı sayılır ölçüde etkilendiği fakat bu süreci etkileyen tek faktör olmadığı kabul ediliyor. Daha uygulanabilir olan bu fikir güçlü etkinin ortaya çıkardığı sorunu da büyük ölçüde ortadan kaldırıyor gibi görünüyor.
Bu alanda yapılan birçok araştırma ve deney bu hipotezin büyük ölçüde doğru olduğunu gösterse de bu fikir bir bilimsel gerçekten ziyade hipotez olarak karşımıza çıkmaktadır.
Jonathan Winawer, Nathan Witthoft, Michael C. Frank, Lisa Wu, Alex R. Wade ve Lera Boroditsky tarafından yayınlanan makalede, İngilizce ve Rusça konuşan bireylerin renkleri algılayış biçiminin farklı olduğu aktarılıyor. Bu makaleye göre, İngilizce konuşan bireylerin açık ve kapalı mavi için belirli bir ayrımda bulunduğu görülmese de Rusça konuşan bireylerin açık mavi (goluboy) ve kapalı mavi (siniy) için farklı kelimeleri kullandığı, dolayısıyla bu renklere zorunlu bir ayrım getirdiklerini görüyoruz. Genellikle bu ayrımın Rus çocukları tarafından erken yaşlarda öğrenildiği de görülmektedir.
Denis Villieneuve’ün yönettiği Geliş filmi bu hipotezi merkezine alarak, bu fikrin insan yaşamını önemli ölçülerde etkilediğini gözler önüne seriyor. Film, bir dil bilimci olan Louise Banks’in dünyaya iniş yapan dünya dışı varlıklarla iletişim kurmaya çalışmasını konu alıyor. Bu varlıkların dünyaya inme amaçlarını anlayabilmek için kullandıkları dili analiz etmesiyle Dr. Louise Banks’in dünyayı algılayış biçimi değişir. Adlarını yedi tane ayakları olmasından alan heptapodların dilinin, insan dillerinin aksine doğrusal olmayıp dairesel olması, bu dili analiz eden Dr. Louise Banks’in zamanı algılayış biçiminin değişmesiyle söz konusu hipotezin etkisini gözler önüne seriyor. Filmin sonunda, zamanı algılayış biçiminin doğrusal bir biçimden dairesel bir biçime dönüşmesiyle Louise’in artık geleceği görebildiğini görüyoruz.
Konusunun yanı sıra, dil ve çevirinin insan yaşamına, algısına ve iletişimine etkisine dair birçok sembol filmin dokusuna işlenmiş olarak karşımıza çıkıyor. İlk olarak, heptapod dili doğrusal olmayan yapısıyla iletişimin dönüşümsel gücünü temsil ettiği söylenebilir. Dairesel bir yapıya sahip olan heptapod dili, iletişimin çeviri çalışmaları için önemini vurguluyor olabilirken aynı zamanda kültürleri birleştiren bir köprü görevi gördüğünü temsil ediyor gibi görünüyor. Örneğin, Dr. Banks ve uzaylı varlığın birlikte bu dairesel dili yazdıkları sahne, çeviri, dil ve iletişimin birleştirici gücünün altını çizmekle kalmayıp iletişim ve çeviri çalışmalarında birlikte hareket etmenin önemini vurgulayarak insanlığa önemli bir mesaj verme görevi görüyor olabilir. Ayrıca, uzay gemisinin içindeki cam bariyerin, iletişim ve çeviri süreçlerindeki zorlukları sembolize ettiği de söylenebilir. Dolayısıyla, heptapodları insanlardan ayıran bu cam bariyerin, doğru yönetilmeden aşılamayacak iletişim ve çeviri süreçlerinin simgesi hâline gelmiş olması mümkündür. Bu doğrultuda, Dr. Banks’in uzaylıların dilini çevirme çabaları ve cam bariyerin diğer tarafına geçişi daha derin bir anlam kazanıyor. Ayrıca, cam bariyerin diğer tarafına geçmesi, Dr. Banks’in, Sapir-Whorf hipotezine bağlı olarak, dünyayı artık doğrusal bir biçimde algılamadığını, dolayısıyla da uzaylılarla arasındaki farklılıkların giderek azaldığını ima ettiği söylenebilir. Öte yandan, Dr. Banks’in öngörüleri, uzaylı dilini anlamaya başlamasından kaynaklandığı için bu öngörüler Sapir-Whorf hipotezinin açık bir simgesi hline geliyor da olabilir.
Geliş, filmi daha iyi anlamamıza yardımcı olan ve filmin genel havasına katkıda bulunan imgeler yönünden de oldukça zengindir. Örneğin, filmde birçok kez gördüğümüz sisli hava, filme gizemli bir hava katmakla kalmayıp filmin sonuna yaklaştıkça azalır. Dolayısıyla çeviri çalışmalarının kültürler arası “gizemi” çözmedeki önemli rolüne vurgu yapılmış olması mümkündür. Benzer bir şekilde, dünya liderlerinin uzaylılara verdiği çeşitli tepkiler, kültürlerarası iletişimin zorluklarını simgeliyor olabilirken çeviri süreçlerinin önemini ve Sapir-Whorf hipotezini vurguluyor gibi gözüküyor.
Ek olarak, filmin karmaşık yapısı sebebiyle uzaylı dilini çevirme çabasının, kültürel zorlukların üzerinden gelmenin önemini vurgulayan bir metafor olarak algılanması da muhtemeldir. Film, tüm bu elementler vasıtasıyla çeşitli seviyelerde dil, iletişim ve çeviri çalışmalarının önemine dikkat çekerken Sapir-Whorf hipotezinin altını çizmekten geri kalmaz.
Özetle, Geliş filmi, dil ve iletişimin insan yaşamına etkisi, çeviri çalışmalarının karmaşıklığı, farklı bakış açılarını takdir etmek gibi konulara değinerek bu hipotezin önemini vurgulayan emsalsiz bir yapıt olarak karşımıza çıkıyor. Filmin verdiği mesajlar zengin imgeler, semboller ve metaforlar aracılığıyla daha da derin bir seviyeye ulaşıyor. Çeviri süreçlerindeki kültürel engelleri aşmada büyük katkısı olan Sapir-Whorf hipotezini vurgularken bu süreçlerin özü seyirciye Denis Villeneuve ustalığıyla aktarılıyor. Seyirciye de bu eseri takdir etmek kalıyor.
Referanslar:
- Green, R. (2023, August 27). The Sapir-Whorf Hypothesis: How Language Influences How We Express Ourselves.
Verywell Mind. https://www.verywellmind.com/the-sapir-whorf-hypothesis-7565585
- Kay, P., & Kempton, W. (1984). What Is the Sapir-Whorf Hypothesis? American Anthropologist, 86(1), 65–79.
http://www.jstor.org/stable/679389
- Winawer, J., Witthoft, N., Frank, M. C., Wu, L., Wade, A. R., & Boroditsky, L. (2007). Russian blues reveal effects of
language on color discrimination. Proceedings of the National Academy of Sciences of the United States of America,
104(19), 7780–7785. https://doi.org/10.1073/pnas.0701644104
Görsel Referanslar:
- https://boxofficeturkiye.com/film/gelis–2013318/foto-galeri
- https://boxofficeturkiye.com/film/gelis–2013318/foto-galeri