Makine Çevirisinin Geleceği ve Çeviriyaratım (Transcreation)

Makine Çevirisinin Geleceği ve Çeviriyaratım (Transcreation)

Özellikle son yıllarda, eğer çeviriye ilginiz varsa ve bu alanda ilerlemeyi düşünüyorsanız çevrenizde size makine çevirilerinin zamanla her işi yapabilecek bir konuma geleceğini ve muhtemelen işsiz kalacağınızı söyleyen bir grup insanla karşılaşmışsınızdır. Peki gerçekten haklı olabilirler mi? Makine çevirilerinin her geçen yıl aldığı yeni güncellemeler, çeviri sektörünün sonunu getirebilir mi? Çeviri derslerini almadan önce, günümüzdeki çoğu insan gibi ben de makine çevirisinin hayatımızın merkezine yerleştiğini ve zaman geçtikçe gerçekten de çevirmenlerin işsiz kalabileceğini düşünüyordum. Ancak çeviri alanına nispeten yeni girmiş olmama rağmen şu an bu konudaki fikirlerim önemli ölçüde değişti.

Makine çevirisi hayatımıza 1950’li yıllarda girmiştir ve günümüze dek devamlı güncellemeler ve çeşitli veriler alarak kendini oldukça geliştirmiştir. Ancak makine çevirisi bir çevirmen gibi uyarlamalar yapabilir mi? İşte, çevirmenleri yapay zekadan ayıran özelliklerden biri de uyarlama yapabiliyor olmaları. ‘Nedir bu uyarlamanın önemi?’ diye düşünebilirsiniz. Belki de hayatınızın bir noktasında Google Translate veya Yandex Translate gibi makine çevirisi yapan uygulamalara ihtiyaç duyduğunuz olmuştur. Peki, çevirmek istediğiniz her metni veya belgeyi bunlar gibi yapay zekâ uygulamalarına gönderdiğinizde tam olarak elde etmek istediğiniz anlamı elde edebildiniz mi? Veya kaynak metinde oluşturduğunuz anlamı erek metinde de yakalayabildiğiniz bir sonuç elde edebildiniz mi? Mutlaka olumlu sonuçlar da elde ettiğiniz, tam olarak vermek istediğim anlamı verdi dediğiniz anlar da olmuştur. Peki ya işin içine kültürel faktörler girdiği zaman ne olacak? Ülker İnce’nin Çeviri Bilinci kitabında da dediği gibi çeviri, bir dil ve kültür aktarımıdır. Bizler çevirmenler olarak kaynak metne baktığımızda bambaşka kültüre sahip bir ülkenin, şehrin veya bölgenin insanlarının yazdığı bir metinle karşı karşıyayız. Ancak bu metnin, erek metnin okuyucularının kültürüne göre uyarlanmış olması gerek ki okuyucular benim ne demek istediğimi anlayabilsin. Bundan dolayı, özellikle kültürel faktörler devreye girdiğinde makine çevirisinin kaynak metne olan sadakati ve bir ‘insan çevirmen’ kadar uyarlama yapamıyor olması, erek metnin okuyucularına hitap edebilecek anlaşılır bir metin oluşmasını engelleyebilmektedir. Burada ‘Çeviri yaparken sadakat kavramını göz ardı etmeliyiz, makine çevirisinin sadakat kavramına takılması tamamen yanlış.’ fikrini kesinlikle savunmuyorum; ancak sadakat kavramına uyarlama yaparak da uyabiliriz. Zaten ben İngilizce bir metni Türkçeye çevirirken karşılığı olmayan ancak kaynak metinde verilmiş olan birçok benzetme, metafor veya kalıplaşmış söz varken çeşitli uyarlamalar yapmadan okurlarıma anlaşılabilir bir metin oluşturabilmem ne kadar mümkün olabilir? Örneğin, Çeviri Teknikleri dersimiz kapsamındaki bir çeviri projemde benden ‘Drops of water lay upon them as though upon white lard.’ cümlesini çevirmem istenmişti. Bunu Google Translate’e kopyalayıp yapıştırdığım zaman ‘Beyaz domuz yağı üzerindeymiş gibi üzerlerinde su damlaları vardı.’ şeklinde bir çeviri ortaya çıkmıştı ve bu cümleden herhangi bir anlam çıkartmak imkansızdı. Eğer ben bunu Google Translate’ten aldığım gibi erek metnime koymuş olsaydım okuyucularıma karşı olan sorumluluğumu yerine getirmiş olur muydum? Dolayısıyla bana burada bir çevirmen olarak makine çevirisinin yapamadığı uyarlamayı yapıp metin, araştırma ve kültür yetilerimi kullanarak müdahale etmem gereken bir alan açılmış oldu. Yani aslında düşünülenin aksine makine çevirisindeki gelişmelere rağmen bana hala ihtiyaç vardı.

Bununla birlikte, nasıl ki her şeyin dijitalleştiği dünyada fabrikalarda insanların yaptığı işleri makineler yapmaya başladıysa ve o makineleri yönetecek, makinenin dilinden anlayacak insanlara hâlen ihtiyaç varsa çeviri alanında da aynı durum geçerliliğini koruyor. Her ne kadar ‘Makineler zaten çeviri yapıyor, artık biz çevirmenlere ihtiyaç yok veya işsiz kalabiliriz.’ şeklinde düşünülse de dijitalleşmenin yarattığı yeni sektörler ve bu sektörlerin gerektirdiği yeni beceriler ortaya çıkıyor.

Çeviriyaratım (Transcreation), ortaya çıkan bu sektörlerden ve çevirmenlere açılmış olan yeni alanlardan biridir. ‘Çeviri’ ve ‘yaratma’ kelimelerinden türemiş olan çeviriyaratım, genellikle pazarlama, reklamcılık ya da dizi ve film gibi eğlence alanlarında sıkça karşımıza çıkmaktadır. Burada çevirmen, sıfırdan bir metin de oluşturabilir var olan metne yaratıcılık da katabilir; ancak amaç erek metnin okuyucularında belirli bir etkiyi bırakmasıdır. Bu alanda çevirmenlerden tasarım, yaratıcı düşünme, yerel ve kültürel farklılıklara hakimiyet gibi bir makine çevirisinin yapamayacağı beceriler beklenmektedir. Çünkü çeviriyaratım sürecinde kaynak metinde verilmek istenen mesaj; erek metnin kültürü, gelenekleri ve inançları göz önünde bulundurularak yeniden üretilir. Bununla ilgili bir örnek vermem gerekirse daha önce İleri Çeviri dersimiz kapsamında çeviriyaratım yapmamı gerektiren bir çeviri sürecinden geçmiştim. Buradaki proje sürecimde benden, Amerikalı çevreci bir derneğin hem Türk toplumunun geri dönüşüm ve çevre duyarlılığı konularındaki farkındalığını arttırmak hem de Instagram sayfasını kitlelere tanıtarak takipçi kazanmak amacıyla İngilizce posterleri Türkçeye çevirmem istenmişti. Proje kapsamında gelen posterler aşağıda yer almaktadır:

Bu posterleri Google Translate’in nasıl çevirdiğine bakalım;

Görseller üzerinden de görüldüğü gibi makine çevirisi motamot (word for word) bir çeviri ürünü ortaya çıkardı. Bunun sebebi ise ‘insan çevirmen’ gibi uyarlamalar yapamıyor olması. Üstelik, çeviri projesinde bizden beklenen kaynak metindeki posterlerin çevrilmesi değil, Türkiye’de yayınlanacak şekilde Türkiye’nin geri dönüşüm verilerini araştırarak elde edilen yeni verilerle çevrilmesiydi. Ancak makine çevirisi bu şekilde bir araştırma sürecine giremediğinden oluşturduğu erek metin Skopos Teorisi (Hans J. Vermeer, 1970)’nin sağladığı en önemli bakış açılarından biri olan ‘Erek metin amaç tarafından belirlenir.’ fikrine de uymamaktadır. Bununla birlikte, tasarım ve yeniden üretim gerektiren çeviriyaratım alanına yönelik bir çalışma da oluşturamadı. Peki, ortaya çıkan bu erek metnim ile çeviri amacım, farkındalığı arttırmak iken verilmek istenen mesaj ve uyandırmak istenen etki ne kadar elde edilebilirdi? İşte bu noktada da kendini dijital dünyanın becerilerine göre eğitmiş çevirmenlere olan ihtiyacın önemi doğmaktadır. Bir çevirmen olarak benim tasarladığım posterler aşağıda yer almaktadır:

Buradaki çeviriyaratım sürecimde, çeviri amacına yönelik Instagram hesabı açtım ve derneğime bir isim buldum. Ardından, Türkiye’deki geri dönüşüm verilerini bulup posterleri tasarladım. Kullanacağım dilin resmi olmamasına ve dikkat çekip okurlarda etki yaratmasına özen gösterdim yani uyarlamalar yaptım. Bakıldığında, bana gelen posterlerden ve görevimden yola çıkarak yepyeni bir ürün ortaya çıkardım. Bütün bunları yaparken geçirmiş olduğum çeviri sürecim günümüz makine çevirisinin yapamayacağı beceriler gerektirmişti.

Sonuç olarak, gelişen teknoloji ve makine çevirisi her sektörü etkilediği gibi çeviri sektörünü de etkileyecektir. Ancak bütün bu ilerlemeler çevirmenlere çeviriyaratım (transcreation), düzelti (proofreading) ve makine çevirisi sonrası düzeltme (post-editing) gibi birçok yeni alanlar açacaktır. Burada çevirmenlere düşen görev teknolojinin gerektirdiği becerileri edinmek ve kendini geliştirmektir. Çünkü Arle Lommel’ın da dediği gibi “makine çevirisi yalnızca makine gibi çeviren çevirmenlerin yerini alacaktır”.

Author

0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Notify of
guest

0 Comments
Inline Feedbacks
View all comments
0
Would love your thoughts, please comment.x
()
x