Çeviri Sektörünün İçinden: Nazan İşi ile Çevirmenlik Mesleği Üzerine Bir Söyleşi

Çeviri Sektörünün İçinden: Nazan İşi ile Çevirmenlik Mesleği Üzerine Bir Söyleşi

    Günümüzde farklı disiplinlerle kesişerek çok yönlü bir kariyer alanı hâline gelen çevirmenlik mesleği üzerine, Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesi İngilizce Mütercim ve Tercümanlık bölümündeki akademisyen kimliğinin yanı sıra çevirmen olarak da çalışma hayatını sürdüren sayın Nazan İşi ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Çevirmenlik mesleğinin dinamiklerine dair değerli deneyim ve görüşlerini bizlerle paylaşmak için vakit ayırdığı ve üçüncü sayımızda yer almayı kabul ettiği için kendisine içten teşekkürlerimizi sunuyoruz.

1. Kısaca kendinizden, akademik ve mesleki geçmişinizden bahsedebilir misiniz?

    Lisans eğitimimi Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce-Almanca Mütercim ve Tercümanlık bölümünde tamamladıktan sonra Samsun’da bir çeviri bürosunda profesyonel kariyerime başladım. Burada çalışırken genellikle şartnameler ve kullanım kılavuzları gibi teknik metinlerin çevirisi ile muvafakatname ve vekâletname gibi noter evraklarının çevirisini yapıyordum. Samsun’un Almanya’ya göç eden Türk vatandaşlarının yoğun olduğu bir bölge olması nedeniyle, Almanca-Türkçe dil çiftinde de çeviri fırsatları elde etmiştim. Büroda çalıştığım bir yıl boyunca, lisans eğitimim sırasında oluşturduğum akademik çeviri ağımı korumak için akademik çeviriler yapmaya da devam ettim. Mezun olduktan sonra doğrudan yüksek lisans eğitimine başlayıp akademik kariyere atılmak yerine, sahada deneyim kazanmak istedim. Bu kararın kişisel gelişimime ve akademik kariyerime büyük katkıları olduğunun sonraki yıllarda farkına vardığımı söyleyebilirim. Çalıştığım çeviri bürosundan ayrıldıktan sonra, akademik kariyerime başlamadan önce yaklaşık altı ay boyunca serbest çevirmenlik yaptım. Yeminli tercüman olarak noterlerden gelen işleri yaparken aynı zamanda akademik çeviri yapmaya da devam ediyordum. 2014 yılında Hacettepe Üniversitesi İngilizce Mütercim ve Tercümanlık ana bilim dalında yüksek lisansa eğitimime ve aynı bölümde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladım. 2017 yılında yüksek lisanstan mezun olduktan sonra doktora eğitimim için Gazi Üniversitesi’ne geçiş yaptım. Çeviri ve Kültürel Çalışmalar programında doktora eğitimime devam ederken yine burada araştırma görevlisi olarak çalıştım. Bu arada Gazi Üniversitesi bölünmüş ve Edebiyat Fakültesi, yeni kurulan Hacı Bayram Veli Üniversitesi’nde kalmıştı. 2023 yılında doktoramı tamamladıktan sonra Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’ne geçiş yaptım ve hâlen burada araştırma görevlisi olarak görev yapıyorum. Bu süreç boyunca farklı akademik ekollerle çalışma fırsatı buldum ve bu deneyimler, kişisel ve profesyonel gelişimime önemli katkılar sağladı.

2. Çeviri ile ilk tanışıklığınız nasıl oldu, bu alana ilginiz ilk ne zaman ve nasıl gelişti?

     Lise döneminde İngilizceye olan ilgimin başlamasıyla dil bölümünü seçmiştim. İlk zamanlarda çeviri ile alakalı bir nosyonumun oluştuğunu düşünmüyorum. Öncelikli amacım üniversite sınavını kazanmaktı. Lise son sınıfa geldiğimde Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce-Almanca Mütercim ve Tercümanlık bölümüne gitmek istediğimin kararını vermiştim. Okulumuzun yıllığında da yazar oraya gideceğim. Lisenin son zamanlarında çeviriyle alakalı bir bilinç ya da farkındalık gelişmeye başlamış olabileceğini düşünüyorum. Çeviriye ilgim de şöyle gelişmişti: İlk çevirimi liseden mezun olup üniversiteyi kazandığım yaz döneminde yaptım. O zamanlar üniversite sınavı hazırlığı yolculuğum boyunca her anlamda beni destekleyen çok yakın bir aile dostumuz, İngilizce akademik bir metni Türkçeye çevirmemi istemişti. Aslında, daha eğitimini almadan çeviri yapmaya başlamıştım. Bu açıdan da ilk yaptığım çeviride çok zorlandığımı hatırlıyorum. Şimdiye kadar çok sayıda çeviri işi yapmış olduğumdan çoğunu net olarak hatırlayamıyorum, ama o iş hâlâ hatırımda. Postpartum depresyon ile ilgili bir metindi. Hâliyle dili de ağır gelmişti bana. Sonuç olarak; lisede alınan eğitim, üniversite sınavına yönelik olduğundan ve o tarz ağır metinlerle daha önce karşılaşmadığımdan olsa gerek, epey zorlandığımı hatırlıyorum. Dolayısıyla ilk olarak İngilizceye, daha sonrasında seçenekleri eledikçe de çeviriye olan ilgimin başladığını söyleyebilirim. Bölümü isteyerek tercih ettim, hâlâ da çok memnunum bu tercihimden. Meslekler hayatın büyük bir çoğunluğunun geçirildiği zaman dilimini kapsadığından umarım herkes iş hayatından ve yaptığı tercihlerden benim gibi memnun olur.

3. Akademisyen kimliğinizin yanı sıra çevirmen olarak da çalışma hayatınızı sürdürüyorsunuz. Peki daha çok hangi uzmanlık alanlarındaki projelere odak   

    2014 yılında akademik kariyerime başladığımdan beri sadece akademik çeviri işleriyle ilgileniyorum. Eş dost için bazı resmî evrakları çevirmişliğim var, fakat odak noktamın ve ilerlediğim alanın akademik çeviri olduğunu söyleyebilirim. Ağırlıklı olarak eğitim bilimlerinin alt alanlarında çeviri yapıyorum. Bunlarla birlikte iktisat, işletme, uluslararası ilişkiler ve tarih alanlarından da çeviriler yapmaktayım. Bir dönem tıp çevirisi de yaptım, ancak bu alanda müşteri ağımı çeşitli sebeplerle genişletemediğim için sonrasında devam edemedim. Şu anda, dediğim gibi, çoğunlukla eğitim bilimleri ve diğer saydığım alanlarda akademik çeviri yapıyorum.

4. Gerek kendi deneyimlerinizden gerekse genel olarak gözlemlerinizden hareketle yarı-zamanlı olarak yürütülen çevirmenlik mesleğinin artıları ve eksilerinden bahsedebilir misiniz?

     Benim gibi görece iyi kazandığınız tam zamanlı bir mesleğiniz varsa, buna ek olarak yarı zamanlı çeviri işi de yaptığınızda en azından geçim kaygısı yaşamayacağınızı söyleyebilirim. Bu durumda istediğiniz zaman çeviri alabiliyor, istemediğiniz kişilerle ya da istemediğiniz metinler üzerinde çalışmak durumunda kalmıyorsunuz. Seçme özgürlüğünüzün olması en büyük artılarından biri sayılabilir. Ayrıca, tam zamanlı yaptığınız işin koşuşturmacasından yorulduğunuzda size bir kaçış alanı da yaratabiliyor yarı zamanlı işiniz. Bir süreliğine içinde bulunduğunuz hengâmeden uzaklaşmak iyi geliyor. Yarı zamanlı işinizden yorulduğunuzda ya da sıkıldığınızda tekrar tam zamanlı işinize döndüğünüzde orayı da özlemiş olmanız sebebiyle iki taraflı bir kaçış alanı yarattığını düşünüyorum. Benim açımdan çok büyük bir eksisi olduğunu da söyleyemem. İki tarafın da yoğun olduğu dönemlerde ekstra zaman ve zihinsel güç ayırmanız gerektiği için hem fiziksel hem de ruhsal yorgunluklara sebep olabilse de daha ziyade artılarını deneyimleyen biri olarak tek eksisinin bu olduğunu söyleyebilirim.

5. Benzer bağlamda, müşteri kitlesine ulaşmak ile ilgili deneyimlerinizi ve/veya gözlemlerinizi bizlerle paylaşabilir misiniz?

    Deneyimlerimden yola çıkarsak, benim avantajım akademik çeviriye başlamam noktasında aile dostumuzun bana bir metin vermiş olmasaydı. Daha sonrasında lisans öğrencilik hayatım boyunca gerek o aile dostumuzun çevirilerini gerekse onun yönlendirdiği diğer akademisyenlerin çevirilerini yaparak bir müşteri ağı geliştirme imkânım oldu. Ticarette de söylendiği şekliyle, en iyi reklamın yaptığınız işin başkalarına önerilmesi olduğunu düşünüyorum. Benim de müşterilerin başka müşterileri tarafıma yönlendirmesiyle akademik çevrem gelişti. Büroda çeviri yaparken her zaman çok yoğun olmuyorduk. Samsun’da o zaman çeviriye çok fazla ihtiyaç olmadığından çalıştığım büroda her zaman çok yoğun değildim. Bu da bana akademik çeviri yapabileceğim zaman yaratıyordu. O zaman da hâli hazırda bir müşteri portföyüm olmasına karşın daha fazla insana ulaşmak için şöyle bir şey yaptığımı hatırlıyorum. Bazı üniversitelerdeki hocalara kendimi ve işlerimi tanıtan e-postalar göndermiştim. Beş yüz, altı yüze yakın e-posta göndermiş olabilirim. Ciddi bir geri dönüş de olmuştu. Tabii ki herkes ertesi gün dönüş yapmadı, ama bir yıl sonra bile e-postama cevap verme seçeneğini kullanarak çeviri hizmeti almak isteyenler olmuştu. Hâlen daha o zaman edindiğim ağdan çevirilerini yaptığım müşterilerim var. Bu yüzden, o denememin müşteri portföyümü genişletmemde çok faydası olduğunu düşünüyorum. Benim örneğimdeki durum serbest çevirmenler için uygulanabilecek bir şey. Akademik çeviride kitleniz çok belli ve ulaşılabilir konumda, ancak farklı alanlarda da benzer bir yol izlenebileceğini bir arkadaşımda gözlemlemiştim. Edebî çeviri yapmak isteyen ve herhangi bir yayıneviyle ilişkisi olmayan bir arkadaşım birkaç yayınevine kendini tanıtan e-postalar göndererek bir iş almayı başarmıştı. Yani, sonuç olarak kendine bir müşteri ağı yaratabilmek adına potansiyel müşterilere e-posta göndermenin güzel bir seçenek olabileceğini düşünüyorum.

6. Çevirmen kimliğinizin akademisyen kimliğinizle olan etkileşimi ve uygulama alanının eğitim süreçlerine yansıması ile ilgili neler söylemek istersiniz?

    Gerek tüm eğitim hayatım gerekse akademik kariyerim süresince şöyle bir gözlemim oldu. Pratiğini yapmadığınız bir işin kuramıyla ya da eğitimiyle iştigal ettiğinizde arada büyük boşluklar oluşabiliyor. Keza, benim mezun olduktan hemen sonra akademik kariyeri değil de piyasada pişmeyi tercih etmemin sebebi de buydu. Çünkü, belki biraz uzak bir benzetme olabilir, ancak hiç hasta bakmayan bir hekimin üniversitede tıp eğitimi vermesine ya da hiç inşaat sahasında bulunmayan bir mühendisin üniversitede yine öğrenci eğitmesine benzetiyorum bu durumu. Yani, çeviriyi pratikte de yaptığınızda kavramsal, kuramsal çerçeveleri anlamlandırmanızda ve okumalarınızda, derste kullandığınız materyal seçimlerinde, verdiğiniz örneklerde çok büyük artısı oluyor yapmış olduğunuz pratiğin. Bu yüzden de sürekli olarak çeviri yapmaya devam etmemin hem kişisel gelişimimde hem de akademik kariyer yolculuğumda çok büyük artılarını gördüm. Örneğin, öğrenciyken yeminli tercümanlık diye bir uygulama olduğunu biliyordum ama mezun olduğumda yeminli tercüman tam olarak ne demek, nasıl olunur bilmiyordum. Bunu üniversitede öğrenip hazırlıklı bir şekilde mezun olmuş olmayı çok isterdim. Samsun’da bunu yaşayarak öğrenmiş oldum; o da komik bir deneyimdi benim için, çünkü gerçekten gidiyorsunuz ve noterde yemin ediyorsunuz. Özellikle, eğitimciyseniz pratiğin gerçekten çok önemli ve çok büyük katkısının olduğunu düşünüyorum. Akademik çeviri yaptığım için bendeki en büyük artılarının farklı alanlarda yapılan uygulamaları kendi alanıma bir nebze entegre edebilmek ve karşılaştırma fırsatım olduğu için kendi çalışmalarımı da şekillendirmem olduğunu düşünüyorum. Yani, bir nevi kişisel gelişim. Her yaptığınız çeviride yeni bir şey öğreniyorsunuz; örneğin, bu da bir artısı. Dolayısıyla tüm bunlar kendi akademik çalışmalarıma da yansımış oluyor.

 

7. Çeviri ve yapay zekâ alanlarında yaşanan gelişmelerin genelde çevirmenlik işine, özelde ise akademik çeviri alanına olan etkileri ile ilgili olarak neler söylemek istersiniz?

    Bununla ilgili şöyle bir gözlemim var: Ben 2007 yılında çeviriye başladığım dönemde Google Translate henüz yeni yeni kullanılmaya başlanmıştı. Zaten ilk zamanlarda çok büyük bir ön yargı vardı makine çevirisine karşı. Gerçekten de çeviri kalitesi oldukça kötüydü. İlk olarak ne zaman makine çevirisi kullanmaya başladığımı hatırlamamakla birlikte, 2016 yılında nöral makine çevirisine geçilen döneme kadar çok da faydasını görmediğimi hatırlıyorum. Örneğin, ilk çevirilerimi çoğunlukla İngilizceden Türkçeye yapmıştım. Bu dönemde dediğim gibi, makine çevirisinin kalitesi oldukça düşüktü. 2016 yılı sonrası, özellikle makine çevirisinin kalitesinin artmasıyla birlikte akademik çeviri alanında İngilizceden Türkçeye çeviri taleplerinde önemli bir azalma oldu. Son birkaç yıldır, İngilizceden Türkçeye akademik çeviri işi hiç almadım. Çünkü makine çevirisinin kalitesinin artmasıyla birlikte akademisyenler artık İngilizceden çeviri yapmak için makine çevirisi kullanmaya başladılar. Hatta artık bazı akademisyenler Türkçeden İngilizceye çevirilerde de makine çevirisini kullanıyorlar. Bu gözlemime dayanarak şunu söyleyebilirim. Her ne kadar karamsar bir resim çizmek istemesem de sanıyorum ki yapay zekâ alanında özellikle son iki yıldaki yaşanan çarpıcı gelişmeler, çevirmenlerin aldığı çeviri işlerinde bir azalmaya neden oldu ve olacak. Makine çevirisi ya da yapay zekânın çevirmenlerin yerini tamamıyla alacağını düşünmüyorum çünkü tarih boyunca çeviri sektörü sosyoekonomik, jeopolitik ve teknolojik gelişmelerden etkilenmiş ve her ne kadar gerektirdiği roller, içerikleri değişmiş olsa da hep bir şekilde var olmayı başarmış. Çoğumuzun yerini alabileceğini düşünsem de bir kısmımız hâlâ bu mesleği yapabilmeye devam edebileceğiz diye umuyorum. Tabii, bunu kestirebilmek oldukça güç. İlk gelişmelerin yaşandığı zamandan bu yana çok hızlı değişiklikler yaşandı. Toplumda bize ihtiyaç olmadığında ancak mesleğimiz tehlikeye girer. Elbette, her ülkenin bu durumdan etkilenme şekli de farklı olacaktır. İngilizcenin yabancı dil olarak konuşulduğu Türkiye gibi ülkelerde yakın vadede çevirmenlik mesleğinin kaybolmasından bahsedemeyiz gibi geliyor bana. Türkiye’deki üniversitelerde son yıllarda çok fazla İngilizce mütercim ve tercümanlık bölümü açıldı ama bu ihtiyaç ne kadar daha sürecek? Yapay zekânın tek taraflı olarak işsizliğe sürükleyecek bir gelişme olmasından ziyade, içinde bulunduğumuz diğer koşullarla birlikte bizim yerimizi alıp almayacağı belli olacaktır. Türkçeden İngilizceye son dönemde neredeyse hiç çeviri yapmamış oluşumu bu gelişmelere dayandırabiliriz. Çok kısa bir zaman dilimi içerisinde gerçekleşmiş olan teknolojik gelişmelerin etkisiyle bu şekilde bariz bir talep azalması gözlemleyebiliyoruz. Bu sebeple üniversitelerde verilen eğitimlerin, çevirmenlik tanımının da değişmesiyle altının farklı yeni becerilerle doldurulması gerektiğini düşünüyorum.

8. Sizce iyi bir çevirmenin temel nitelikleri nelerdir?

    İyi bir çevirmenin iki dile ve kültüre hâkim olması gerektiği fikri en çok öne çıkan özellik oluyor. Eğitim hayatımız boyunca da bizler haklı olarak İngilizceyi geliştirmeye o kadar çok odaklanıyoruz ki bu sefer ana dilimizi ikinci plana atabiliyoruz. Türkçe ana dilimiz olduğu için birçoğumuz dile tam anlamıyla hâkim olduğumuzu varsayıyoruz. Bu yüzden, ana dili bilincinin gelişmiş olmasının da önemli olduğunu düşünüyorum çünkü yine kendi deneyimlerime dayanarak ana dili farkındalığının iyi olmasının çeviri kalitesini de etkilediğini söyleyebilirim. Yalnızca İngilizceden Türkçeye yaptığımız çevirilerde değil, Türkçeden İngilizceye yaptığımız çevirilerde de metnin alt anlamlarıyla uğraşmamız gerekebiliyor. Örneğin, çok özenli yazılmamış ya da anlatım bozuklukları olan metinlerde gerçekten ne anlatılmak istendiğini anlamak için ana dilinizin de çok iyi düzeyde olması gerekir. Artık çeviri makineleri ve yapay zekânın gelişmesiyle birlikte çeviri süreci daha çok “post-editing” durumuna evrildi. Ana dili bilincinin iyi gelişmemiş olduğu durumlarda ya da zaman kaygısı gibi sebeplerle “post-editing” sürecinin ardında çeviri kokusu bıraktığı durumlarla karşılaştığımı söyleyebilirim. Bu sebeple, İngilizce kadar Türkçeye de önem verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca artık iki dile ve kültüre hâkim olmanın ötesinde bir boyuta geçtiğimizden çevirmenlerin araştırmacı bir ruha sahip olmaları da elzem. Sorgulayıcı olmak aynı şekilde bir o kadar önemli. Bu neden burada böyle kullanılmış, ne anlatmak istiyor olabilir, ben bunu erek dilde nasıl ifade ederim gibi soruları kaynak metne sorarken doğru terminolojiyi bulmak ve sabırlı olmak da yine o araştırma ruhunu besleyen şeylerden. Metni ilmek ilmek dokuduğumuz için sabır da çok önemli. Kendi deneyimlerimden yola çıkacak olursam bir kelimeyi, bir cümleyi ya da bir yapıyı doğru aktarabilmek için saatlerce uğraşmış olmamın artılarını da gördüğümü söyleyebilirim. Eleştirel bakış açısı da oldukça önemli. Özellikle de öz eleştiri noktasında. Bu bakış açısı geliştirilmediği ya da metne bu bakış açısıyla yaklaşılmadığı zaman hataların artış gösterdiğini gözlemledim. Yani, çevirmen olarak kendi çevirinizi eleştiriyor olabilmeniz gerektiğini de düşünüyorum.

 

9. Son olarak çevirmen olarak tam veya yarı zamanlı çalışma hayalleri olan gençlere kendilerini geliştirmeleri açısından hangi tavsiyelerde bulunmak istersiniz?

    Eğitim hayatları boyunca aldıkları ders çeşitliliğine bağlı olarak değişebilir, ancak belli bir ana alana yönelmek için zihinsel ya da bilgisel olarak bir hazırlık yapmaları ve dördüncü sınıfa geçtiklerinde eğer çevirmen olmak istiyorlarsa hangi alanlarda çevirmen olmak istediklerine karar vermiş olmalarının önemli olduğunu düşünüyorum. Bu şekilde hangi alanda kendilerine yatırım yapmaları gerektiğine karar vererek, ben nasıl e-posta göndererek müşteri kitlemi bulma yolunu denediysem, onlar da benzer çözümler bulabilirler. Örneğin, oyun yerelleştirmesi. Eğer ilgileri varsa, şu anda bilgisayar oyunları çok popüler, özellikle de gençler arasında. Bu alanda bir arayışa girebilirler ya da mesela sözlü çeviri yapıyorlarsa, bu alanda bir iş bulmak, müşteri ağını oluşturmak ya da olası iş yerlerini belirlemek için bir hazırlık sürecine girebilirler. Yani, bence neye ilgileri olduğunu, hangi alanda çeviri yapmak istediklerini belirlemeleri gerekiyor. Elbette, ilk olarak sorulması gereken soru gerçekten çevirmen olmak istiyorlar mı? Öncelikle buna karar verilmesi lazım. Bence hangi alanda ilerlemek istediğini belirlemek yalnızca çevirmen olmayı düşünen gençler için değil, kendim de dahil olmak üzere hepimiz için oldukça önemli olduğunu düşünüyorum. Özellikle de her güne yeni bir yenilikle uyandığımız günümüz dünyasında hayat boyu öğrenme felsefesini benimsemenin çok kıymetli olduğu kanaatindeyim. Öğrenmeye ve kendini geliştirmeye her daim açık olmak gerekiyor.

Author

0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Notify of
guest

0 Comments
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments
0
Would love your thoughts, please comment.x
()
x