Cadı Shirley Jackson
Cadı - Shirley Jackson
Tren neredeyse bomboştu ve küçük çocuk koltuğa tamamen yayılmış oturuyordu. Annesi ise bir elinde bir dilim kızarmış ekmek, diğerinde ise çıngıraklı bir bebek tutan kızıyla beraber tam karşısındaki koltukta oturuyordu. Annesi, kız kardeşi doğrulup etrafına bakabilsin diye kemerini bağlamıştı ve ne zaman hafif hafif yana doğru kaymaya başlasa, kemer onu tutuyor ve annesi bakıp onu tekrar doğrultana kadar olduğu halde tutuyordu. Küçük çocuk pencereden dışarıyı izleyip kurabiye yiyordu, annesi ise sessizce kitap okuyor, kafasını kaldırmadan küçük çocuğun sorularını yanıtlıyordu.
Küçük çocuk, “Nehirdeyiz…” dedi. “Bu bir nehir ve biz onun üzerindeyiz.”
“İyiymiş,” dedi annesi.
Küçük çocuk kendi kendine, “Nehrin üzerindeki köprüdeyiz,” dedi.
Trendeki diğer yolcular ise diğer uca doğru oturuyorlardı. İçlerinden herhangi biri koridordan geçtiğinde, genç çocuk dönüp onları neşeli bir “Merhaba” ile selamlıyordu. Buna cevaben yabancılar da genelde “Merhaba” diye karşılık veriyor ve ara sıra çocuğun tren yolculuğundan keyif alıp almadığını sorup ne kadar hoş bir “delikanlı” olduğunu söylüyordu. Bu sözler küçük çocuğu rahatsız ediyordu ve her seferinde sinirlenerek pencereye dönüyordu.
“Aa, bir inek…” diyordu; ya da içini çekerek, “Daha ne kadar gitmemiz gerekiyor?” diye soruyordu.
Annesi de her seferinde, “Çok bir şey kalmadı…” diyordu.
Annesi tarafından sürekli doğrultulan ve sessizce elindeki çıngıraklı bebekle ve kızarmış ekmeğiyle oyalanan küçük kız, yanlışlıkla yana çok fazla eğildi ve bir anda kafasını çarptı. Ağlamaya başladı ve bir dakika boyunca annesinin koltuğunun çevresinde gürültü ve hengâme oldu. Küçük çocuk ise koltuğundan kalktı, koridor boyunca hızla gelip kız kardeşinin ayaklarını gıdıklayıp ağlamaması için yalvardı. Sonunda kız güldü ve kızarmış ekmeğinin tadını çıkarmaya devam etti. Küçük çocuk ise penceresine dönmeden evvel annesinin verdiği lolipopla ödüllendirildi.
Bir dakika sonra annesine “Bir cadı gördüm…” dedi. “…dışarıda büyük, yaşlı, çirkin, yaşlı, kötü, yaşlı bir cadı vardı.”
“İyiymiş,” dedi annesi.
“Büyük, yaşlı, çirkin bir cadıydı ve ben ona gitmesini söyledim ve o da gitti…” diye devam etti küçük çocuk kendi kendine sessizce söylenerek, “…geldi ve dedi ki, ‘Seni yiyeceğim…’ ve ben de “Hayır, yiyemezsin…” dedim ve onu, yani o kötü, yaşlı cadıyı kovdum.
Konuşmayı bıraktı ve trenin dış kapısı açılıp bir adam içeri girdiğinde tekrar başını kaldırdı. Beyaz saçları ve hoş yüzüyle yaşlı bir adamdı giren. Mavi takım elbisesinde, uzun bir tren yolculuğunun olmazsa olmazı olan hafif kırışıklıklar vardı. Elinde bir puro vardı ve küçük çocuk “Merhaba” dediğinde, adam puroyla onu işaret edip “Sana da merhaba evlat” dedi. Küçük çocuğun koltuğunun hemen yanında durdu ve arkaya yaslanıp yukarıya bakmak için boynunu uzatan küçük çocuğa şöyle bir baktı.
“Pencerede neye bakıyorsun?” diye sordu.
Küçük çocuk hemen, “Cadılar…” dedi. “…kötü, yaşlı, alçak cadılar.”
“Anladım…” dedi adam. “…çok var mıydı bari?”
Küçük çocuk, “Babam da puro içiyor.” dedi.
Adam, “Bütün adamlar puro içer…” dedi. “…bir gün sen de içeceksin.”
“Ben zaten adamım,” dedi çocuk.
“Kaç yaşındasın ki?” diye sordu adam.
Küçük çocuk ona sürekli sorulup duran bu soru karşısında adama bir dakika kadar şüpheyle baktı ve sonra, “Yirmi altı. Sekiz yüz kırk seksen,” dedi.
Annesi başını kitaptan kaldırdı. “Dört,” dedi, sonra küçük çocuğa sevgiyle gülümseyerek.
“Öyle mi?” dedi adam kibarca küçük çocuğa. O ise “Yirmi altı.” deyip koridorun karşısındaki annesine başını salladı. “Senin annen mi?” diye sordu sonra adam.
Küçük çocuk bakmak için öne doğru eğildi ve sonra “Evet, annem,” dedi. “Adın ne peki senin?” diye sordu adam.
Küçük çocuk yine şüpheyle baktı. “Bay Tanrı,” dedi.
Küçük çocuğun annesi, “Johnny,” diye düzeltti. Küçük çocukla göz göze gelip kaşlarını çattı ona.
Küçük çocuk adama, “Oradaki de kız kardeşim…” dedi. “…on iki buçuk yaşında.”
“Kardeşini seviyor musun peki?” diye sordu adam. Küçük çocuk yine adama baktı ve adam koltuğundan kalkıp küçük çocuğun yanına oturdu. “Dinle…” dedi adam, “…sana küçük kız kardeşimden bahsedeyim mi?”
Adam, küçük oğlunun yanına oturduğunda endişeyle başını kaldıran anne, bu sorudan sonra gönül rahatlığıyla kitabına geri döndü.
Küçük çocuk, “Bana kız kardeşinden bahsetsene…” dedi. “…O da mı bir cadıydı?”
“Belki de…” dedi adam.
Küçük çocuk kıkır kıkır güldü ve adam da arkasına yaslanıp purosunu tüttürdü.
“Bir zamanlar…” diye başladı, “…benim de seninki gibi küçük bir kız kardeşim vardı.” Küçük çocuk başını kaldırıp adama baktı ve her kelimesinde başını salladı. “Kız kardeşim var ya…” diye devam etti adam, “…o kadar güzel ve hoştu ki, onu dünyadaki her şeyden daha çok sevmiştim. Peki, sana ne yaptığımı anlatayım mı?”
Küçük çocuk daha da hararetli bir şekilde başını salladı ve annesi de gözlerini kitabından kaldırıp gülümseyerek kulağını onlara verdi.
Adam, “Ona bir sallanan at, bir oyuncak bebek ve bir milyon tane lolipop aldım…” dedi, “…sonra onu elime aldım ve ellerimi boynuna dolayıp onu çimdikledim, ölene kadar hem de.”
.Küçük çocuğun nefesi kesildi ve annesinin bakışları adama yöneldi. Yüzündeki gülümseme solmuştu adeta. Annesi tam ağzını açmış bir şey diyecekti ki adam kelamına devam ederken tekrar sustu. “Ve sonra kafasını kestim ve elime aldım…”
“Onu parçalara mı ayırdın yani?” diye sordu küçük çocuk nefes nefese.
Adam, “Kafasını, ellerini, ayaklarını, saçını ve burnunu kestim, ona sopayla vurdum ve onu öldürdüm,” dedi.
Anne, “Dur bir saniye…” dedi ama tam o sırada bebek yine yana doğru düştü ve anne onu tekrar kucağına aldığında adam çoktan lafına devam ediyordu bile.
“Ve onun kafasını tuttum ve saçını çektim ve…”
“Küçük kız kardeşinin mi yani?” diye sordu küçük çocuk hevesle.
Adam net bir tavırla, “Aynen, ta kendisini…” dedi. “…kafasını bir ayıyla birlikte kafese koydum ve ayı, tek bir parçası kalmayana kadar yedi onu.”
“Kafasını tamamen yedi mi yani?” diye sordu küçük çocuk.
Anne kitabını bıraktı ve yanlarına geldi. Adamın yanında durup, “Ne yaptığını sanıyorsun sen?” dedi. Adam ona kibarca bakarken annesi, “Defol git buradan,” dedi.
“Seni korkuttum mu?” diye sordu adam. Küçük çocuğa baktı ve onu dirseğiyle dürttü, o da küçük çocuk da güldü sonra.
Küçük çocuk annesine, “Bu adam küçük kız kardeşini kesmiş,” dedi.
Annesi adama, “Şu anda hemen kondüktörü çağırabilirim,” dedi.
Küçük çocuk, “Kondüktör annemi yiyecek…” dedi. “…kafasını keseceğiz onun.”
Adam, “…ve küçük kız kardeşinin kafasını da” diye ekledi. Sonra ayağa kalktı ve annesi, onun koltuktan kalkabilmesi için geri çekildi. “Bir daha bu trene sakın binme,” dedi.
Küçük çocuk adama “Annem seni yiyecek” dedi.
Adam güldü, o gülünce küçük çocuk da güldü, sonra adam anneye “Kusura bakmayın…” deyip trenden indi.
Kapı arkasından kapanınca küçük çocuk, “Bu eski trende daha ne kadar kalmamız gerekecek?” diye sordu.
Anne, “Çok bir şey kalmadı,” dedi. Bir şey söylemek istercesine küçük çocuğa baktı ve sonra, “Sen kıpırdamadan otur ve uslu bir çocuk ol. Böylelikle bir lolipop daha kapabilirsin benden.”
Küçük çocuk hevesle yerine oturdu ve annesinin peşinden koltuğuna geri döndü. Annesi de cüzdanındaki poşetten bir lolipop çıkarıp ona verdi. “Ne diyorduk?” diye sordu sonra.
“Teşekkür ederim” dedi küçük çocuk. “Bu adam gerçekten küçük kız kardeşini parçalara mı ayırmış?”
Annesi, “Laf olsun diye dalga geçiyordu…” dedi ve hemen ekledi, “…sadece dalga geçiyordu yani.”
“Muhtemelen…” dedi küçük çocuk. Lolipopuyla kendi koltuğuna geri döndü ve yeniden pencereden dışarı bakmak üzere yerleşti. “…muhtemelen bir cadıydı.”
SON
Referanslar
Jackson, S. (n.d.). The Witch. Retrieved December 15, 2024, from https://cpb-ca-
c1.wpmucdn.com/myriverside.sd43.bc.ca/dist/5/342/files/2014/02/The-Witch-Shirley-Jackson-22gzalp.pdf