Dil, Düşünce ve Çeviri Çeviri Sürecinde Dil ve Düşüncenin Rolü
Dil, Düşünce ve Çeviri: Çeviri Sürecinde Dil ve Düşüncenin Rolü
Yaşamın her anında var olan; tarihi, tarihimizin başlangıcına dayanan dilin, üzerine düşündükçe derinleşen bir konu olduğu açıktır. Evrendeki her bir noktaya karşılık oluşturabilmek dil sayesinde mümkündür. Yaşamdaki varlık, hareket ve diğer her şeyin karşılığı dilde bulunur. İnsanlar tanımlara ihtiyaç duyar, bilmek ve ayırt etmek isterler. Ayrıca, iletişim kurmak canlı doğasının temelindedir ve buna ihtiyaç duyulur. Dil, zihinlerimizin içinde dahi vardır ve düşünme ile hâlâ tamamen çözümlenemeyen bir ilişki içindedir. Her millete ve onların dilleri ile olan bağlarına bakıldığında insanların zihinlerine oturan milli karakterlerinin de dil sistemleri çerçevesinde şekillendiği görülür. O hâlde hayatın böylesine her yerinde olan bu kavramın zihindeki anlamı ve gerçekliği hakkında ne söylenebilir?
En eskilere dönecek olursak, Antik Yunan’da logos kelimesiyle dil ve düşüncenin özdeşliği anlayışının varlığı görülür. Çünkü logos kelime olarak hem sözü mümkün kılan dili hem de düşünceyi barındırır. İki anlamı da içinde taşır. Yani dilin, düşüncelerle özdeş olduğu ve bu şekilde insanda bir dünya görüşü oluşturduğu fikri benimsendiği söylenebilir. Platon’a göre düşünme, bir iç konuşmadır; dil ise bu iç konuşmaları dış dünyaya aktaran bir aracıdır fakat dilin, düşüncelerin derinliğini tamamen yansıtamayacağını ve yetersiz olduğunu da belirtmiştir. Düşünce ve dil bu durumda birbirlerinden ayrılır ve dil, düşünceye hizmet eder. Çıkış noktası yine düşüncedir. Dilin modern işlevselliğine ilişkin fikirlerin tohumları burada atılmış da denebilir. Yeni Çağ’a gelindiğinde Descartes, dilin insana özgü bir düşünce aktarma yöntemi olduğunu savunur. Ona göre insan, içinde yalnızca kendine özgü bu dilsel aktarım yetisine sahip olur ve diğer canlılardan kesin biçimde bu özellik sayesinde ayrılır. Descartes’ın bu düşünceleri 20.yy.da Chomsky’ye öncülük etmiştir.
Alman dil bilimci Wilhelm von Humboldt’a göre dil, düşüncenin kendisidir ve dilin yokluğunda aslında düşüncelerden söz edilemez. Varlıkta düşüncenin yapılanmasının, dil ile olduğunu söyler. Dil olmadan düşünme eyleminin olanaksızlığı, bu teorinin temelinde yatan fikirdir. Hatta ileri gidip dış dünyayı değil de dili “gerçek evren” diye adlandıran Humboldt, insanların kendi yarattıkları dil tarafından yönlendirilmesini de dilin doğasına bağlamıştır. Çünkü dil yaşayan bir şeydir ve Humboldt’a göre dil yalnızca kültürün taşıyıcılığını yapmaz, dilin üreticilik görevi de vardır. Dil, düşünceyi ortaya çıkarır ve sonrasında onu tamamlar, ona biçim verir. Dilin sonsuzluğu da buradan gelir.
Saussure, dili oluşturanın, zihin ve dış dünyanın arasındaki ilişkiyi belli bir forma dönüştürme çabası olduğunu öne sürmüştür. Ayrıca dili bir göstergeler dizimi olarak tanımlamış ve düşünceden ayrılamayacağını da belirtmiştir. 20.yy.da dilbilim çalışmalarının hız kazanmasında da Saussure’ün etkisi vardır. Onun düşüncelerinin etkisini taşıyan İsveçli dil filozofu Walter Porzig’e göre ise insanların bilinci olduğunu gösteren biricik kanıt, dildir. Burada Porzig, dilin hâl değiştirmiş düşünce olduğu görüşüne varır.
Yaşamına hâlâ devam eden en önemli dil bilimcilerden biri olan Chomsky de tüm bu geçmişin etkileri ile birlikte yeni bir teori ileri sürmüştür. Ona göre insan doğuştan bir dil bilgisine sahip olarak dünyaya gelir ve bu dil bilgisi doğumdan sonrasında yönlendirilerek –ana dil öğrenimi- kişiye bir yeti kazandırılır. Evrensel dil bilgisi, tüm insanlarda doğuştan ortak bir dil yetisine sahip olmak olarak tanımlanır. Sonradan toplumların kültür bağlamında onu yönlendirmesiyle de özelleşir (üretici dil bilgisi). Chomsky, doğuştancı bir anlayış çerçevesinde, klasik zihinci görüşe benzer şekilde adlar ve nesneler arasındaki ilişkiyi bir özdeşlik ilişkisi olarak benimserken tıpkı Descartes gibi o da bu dil yetisinin yalnızca insana özgü olduğuna vurgu yapmıştır. Bu noktada dilin yalnızca bir iletişim sistemi olmadığını, aslında bir düşünce ve zihin sistemi olduğunu savunduğu görülür.
Sonuç olarak tarihte dil üzerine oldukça fazla fikir geliştirilmiş ve geliştirilmeye devam edilmektedir. Peki dil-düşünce ilişkisinin çeviri eksenindeki etkileri nelerdir?
Mutlaka çeviri de iletişimin varlığı ile ihtiyaç duyulan bir sistemdir ve eski çağlarda dahi gezici tiyatrolar, tüccarlar, seyyahlar gibi etkenler ile diller birbirine katkıda da bulunmuştur. İletişim kurma içgüdüleri çeviriye de ışık tutmuştur diyebiliriz. Dilin kültürü yansıttığını da ele alacak olursak toplum anlayışlarının, her kişinin zihninin kendi kültürü ve dili ile oluştuğu bir gerçektir. Sahip olunan geçmiş bilgisi, kaydedilen eserler dahi aktarıldığı dilin etkisinde olduğu kültürü gösterir. Örneğin İngiliz edebiyatında, oral dönemde söylenen şarkılar ve anlatılan hikâyelerin yazıya geçirilmesi Hristiyan Romalılar tarafından gerçekleştirilmiştir. Bundan dolayı bir Hristiyan filtresi kendini gösterir. Burada görülen durum kişilerin kendi anlayışlarını yansıttıkları dilin eserlerdeki etkisidir. Çeviri yaparken kültür aktarımı da yaptığımızı ve sözlerimizin benimsediğimiz kolektif bilinci yansıttığını unutmamalıyız. Yani yabancı milletler ile kurduğumuz iletişimde, okuduğumuz çeviri kitaplarla tam anlamıyla bağ kuramamak doğaldır. Çünkü zihinlerimizin kendini var ettiği bir gerçeklik, bir anlayış vardır. Hatta bu değişimi ülkemizde bölgeler arasında bile yakalayabiliriz. Şayet dil; coğrafya, kültür, toplumsal anlayış ve tahmin edebileceğiniz her ögeyi zihnimizde kodlamamıza sebebiyet verir ve bu kodlamalar ana dilimizde olur.
Yalnızca insan zihninin süzgecinden geçmiş bir dünyadır diller; ki günümüzde kültürlerimizle doğrudan bağdaşan dillerin her birinin farklı bir dünya görüşüne kapı araladığını açıkça görebiliriz. Leibniz’in söylediği ve dilin hayatımızdaki yerine ışık tutan şu sözlerle bitirmek istiyorum: “İnsanın dünyadaki yerini ve değerini belirleyen, düşünemeyeceğimiz kadar çok yönlü, kimi sırlarını bugün de çözemediğimiz büyülü bir varlık olarak tanımladığımız dil; kullanıldığı toplumun da pek çok özelliklerini, yaşayışını, geleneklerini, dünya görüşünü, yaşam felsefesini, inançlarını, bilim, sanat ve tekniğe katkılarını yansıtır.”
Referanslar:
- Chomsky, N. (2001). Dil ve Zihin.Kocaman A. (çev). Ankara : Ayraç.
- Saussure, F.d. (1998). Genel Dilbilim Dersleri. Vardar, B. (çev). İstanbul : Multilingual.
- Akarsu, B. (1998). Dil-Kültür Bağlantısı.İstanbul: İnkılap Kitapevi.
- Porzig, W. (1985, Eylül). Dil Denen Mucize: Dil Biliminin Konuları, Metotları ve Ulaştığı Sonuçlar.Ülkü, V.(çev). Ankara :
Kültür Ve Turizm Bakanlığı Yayınları. Cilt I.
- Coşkun, S. (2014). Dil-Düşünce ve Dünya İlişkisi Bakımından Öznellik, Bireysellik ve Kimlik. Kaygı. Bursa Uludağ
Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Dergisi, (23), 87-102.
- Topkaya, R. (2016). Dilin Aynasında Kültür: Humboldt Felsefesinde Dil-Kültür İlişkisi.ViraVerita E-Dergi, (4), 59-71.
- Özkan, F. (2012, Ekim). Dildeki Dünya Görüşü. Iğdır Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, (2), 107-123.
- Comrie, B. Language, and Thought. Linguistic Society of America. Erişim adresi:
https://www.linguisticsociety.org/resource/language-and-thought
- Komissarov, V. N. (1991). Çeviride dil ve kültür: Paydaş mı yoksa rakip mi? (M. İli, Çev.). Karatekin Edebiyat Fakültesi Dergisi
(KAREFAD), 4(1), 91-102. https://doi.org/10.7202/037080ar - Catford, J. C. (1965). A linguistic theory of translation: An essay in applied linguistics. Oxford University Press.
Görsel Referanslar:
- Photo by Noemí Jiménez from Pexels: https://www.pexels.com/photo/map-and-vintage-camera-on-a-desk-16686155/
- Photo by Arturo A from Pexels: https://www.pexels.com/photo/a-stack-of-books-13745480/
- Photo by Elias Strale from Pexels: https://www.pexels.com/photo/woman-pointing-at-map-21370291/